Ahmet Haşim (d. 1885, Bağdat - ö. 4 Haziran 1933, İstanbul), sembolizmin öncülerinden Türk şair.
Hayatı
1884 yılında Bağdat'ta doğdu. Babası memur olarak başka yerlerde bulunduğundan, çocukluğunu annesinin yanında geçirdi. Sekiz yaşında iken annesini kaybetti. Babası İstanbul'a yanına aldırıp, zayıf Türkçe'sini kuvvetlendirmek için Numune-i Terakki Mektebi'ne (İstanbul Lisesi) verdi. Ertesi yıl, yatılı olarak Galatasaray Sultanisi'ne (Galatasaray Lisesi) yazdırdı. Galatasaray Sultanisi'ni bitirince, Reji İdaresi'nde memur oldu. Mekteb-i Hukuk'a kaydoldu fakat bitiremeden ayrıldı. Ahmet Haşim Fecr-i Ati Edebiyatının en önemli temsilcisidir. Ve bu grup dağıldıktan sonra bile bu edebiyat akımına bağlı olarak yazılarını yazmıştır. 1932 yılında tedavi için Frankfurt'a gitti. "Frankfurt Seyahatnamesi"ni burada yazmaya başladı ve dönüşünde bitirdi. 1933 yılında İstanbul Kadıköy'deki evinde öldü. Eserlerinde hayali ülkeler ve ütopik düşünceleri işlemiştir.Hece ölçüsünü "köylü vezni" olarak görmüş, bu yüzden bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.Dili ağırdır,şiirin kaynağını bilinçaltında arar.'şiir anlaşılmak için değil,duyulmak içindir'görüşüyle kapalı şiirler yazar. Ayrıca şiirlerinin yanında sade bir ile yazğdığı; deneme, fıkra ve gezi yazısı gibi nesir alanında da eserler vermiştir. En bilinen şiirleri O Belde ve Merdiven'dir. Sembolizmin Türkiye'deki en önemli temsilcisidir....
Eserleri
Şiir
Göl Saatleri (1921)
Piyale (1926)
Düzyazı
Bize göre (1928)
Gurabâhâne-i Laklakan (1928)
Frankfurt Seyahatnamesi (Gezi notları,1933)
Fecr-i Ati
Fecr-i Ati bir Türk edebi akımıdır.Akımın temelinde eskiyi yıkmak ve yerine yeniyi yani o günkü anlamıyla batılı düşünce sisteminden kaynaklanan felsefi edebiyata uygulamayı amaç edinmişlerdir.Fecr-i ati'nin kelime anlamı "geleceğin aydınlığı" demektir.
Fecr-i Ati'nin Edebiyat-ı Cedide’ye tepki olarak doğan bir akım olduğunu savlamıştır. Fecr-i Ati batıdaki benzerlerinde olduğu gibi belli ilkeler çevresinde birleşen bir yazın topluluğu biçiminde ortaya çıkmıştır.
Fecr-i Aticiler
24 Şubat1909’da sanat anlayışlarını, amaç ve ilkelerini bir bildiriyle açıklayan topluluk şu adlardan oluşmuştur:
Ahmet Samim,
Ahmet Haşim,
Emin Bülent Serdaroğlu,
Emin Lami,
Tahsin Nahit,
Celal Sahir,
Cemil Süleyman,
Hamdullah Suphi Tanrıöver,
Refik Halit Karay,
Şahabettin Süleyman,
Abdülhak Hayri,
İzzet Melih Devrim,
Ali Canip Yöntem,
Ali Süha Delilbaşı,
Faik Ali Ozansoy,
Fazıl Ahmet Aykaç,
Mehmet Behçet Yazar,
Mehmet Rüştü,
Fuat Köprülü,
Müfit Ratip,
Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
İbrahim Alaettin Gövsa.
Bu üyelerden kimileri anlaşmazlık ya da başka nedenlerle topluluktan ayrılmışlardır. 1912 sonlarında dağılan topluluğa önce simgesel olarak Faik Ali, sonra sırasıyla, Fazıl Ahmet, Hamdullah Suphi ve Celal Sahir başkanlık etmişlerdir.
Sanat anlayışları
Babıali’deki Hilal basımevinin bir odasında ilk toplantısını yapan ve Faik Ali’nin bulduğu Fecr-i Ati adını benimseyen topluluğun sanat anlayışı, yayımladıkları bildiride yer alan şu düşüncede odaklaşır:
"Sanat şahsi ve muhteremdir."
Örnek olarak da şiirde simgeciler, öykü ve romanda Maupassant, tiyatroda İbsen alınır.
Fecr-i Ati edebiyatının özellikleri
Örnek olarak Fransız edebiyatını aldılar.
Eserlerinde aşk ve tabiat konusunu işler.
Duygulu ve romantik bir aşkı dile getirdiler.
Gerçekten uzak tabiat tasvirleri yaptılar.
Fransız sembolistlerinden etkilendiler.
Şiirlerinde aruz veznini kullandılar.
Serbest müs¤¤¤atı geliştirerek kullanmaya devam ettiler.
Ağır bir dil kullandılar. Dil Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklüdür.
Herhangi bir yenilik getirememişlerdir.Serveti Fünun edebiyatının devamından öteye gidememişlerdir.
Sonuçlar
Ama Fecr-i Aticiler, kurumlaşmak isterken gözettikleri, yazının ve topumsal bilimlerin ilerlemesine çalışmak, sanatçılar arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak gibi amaçları yaşama geçiremediler. Edebiyat-ı Cedide’ye karşı olmakla birlikte ne tepkilerini açık seçik ortaya koyabildiler, ne de özellikle dil açısından ondan kopabildiler. Üstelik her fırsatta tersini belirtmelerine karşın Edebiyat-ı Cedide’nin süreği sayıldılar. Bir dergi çıkaramamaları ve başlangıçta Servet’i-Fünun dergisi çevresinde toplanmaları da buna yol açtı.
Meşrutiyet’le gelen görece özgürlük ortamından yararlanarak çıkarılmış değişik eğilimlerdeki dergilerde yazmaları ise dağınıklık getirdi. Ayrıca, "sanat şahsi ve muhteremdir" ilkesini, herkesin ayrı ayrı görüşlere sahip olması, sanatı değişik biçimlerde anlaması olarak yorumlamaları bu dağınıklığı çabuklaştırdı. Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçülerinde birleşmeyi değil, bireysel özgürlüğü ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savunuyorlardı. Her biri yalnız kendi duyuşuna, kendi beğenisine göre bir güzellik yaratma çabası içindeydi.
Bu durumun, Fecr-i Ati’nin bir yazın akımı değil, birbirlerine arkadaşlık duygularıyla bağlı genç sanatçıların oluşturduğu bir topluluk olduğunu gösterdiği savlanır. Nitekim, her biri sanatını bir başka yolda geliştirecek, değişen toplum koşullarında değişik sanat anlayışlarına varacaktır